25 Mart 2016 Cuma

Helvacı Güzelleri

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire berber iken, tarihini bilmezler, kültürünü bilmezler ve her daim dalkavuklar Çankırılının beşiğini tıngır mıngır sallar iken, aşağıdan:
-Tutun ha, vurun ha! diye bir gürültü kopmaz mı?
Eyvah, dedim. Şimdi bunlar susmazlar, uyuyan devi uyandırırlar..
İki kalktım, bir hopladım, yedi yüz kilometreyi bir çırpıda atladım.
Baktım; bir kuru kalabalık. Köçekler en başta
- Nereye gidiyorsunuz böyle, dedim.
- Taş Mescitte helva kavuruyorlarmış, helva yemeye gidiyoruz, dediler.
Neyse, tahta kaşuklar elimizde, uzun ip belimizde, ‘helvacı helva şeker lokumlu helva, keten tohumlu helva’ diye türkü çığırarak, açların arasına katıldım bende.
Pireye vurdum palanı yedi yerinden çektim kolanı..
Karıncaya bindin deveyi kucağıma aldım
Tozu dumana kattım vardım gittim, Bastaklı'nın hanına, "Bastaklı’nın hanında, heybem kaldı damında" O handan bir at aldım dorudur diye, o at anlıma tepti geri dur diye...
Büyük Caminin minaresini belime soktum borudur diye…
Taş Mescide attılar beni delüdür diye…
Çocukluğumuzda bize böyle masallar anlatan rahmetli babaannem, dedi ki; “bu onun eski huyudur”
Bereket inandılar şimdilik beni saldılar.
Var varanın, sür sürenin, baykuşu çoktur viranenin, selamsız, destursuz yaran kapısından girenin…

Helvacı Güzelleri
Günün birinde olmaz olmuş, Kengri kal’ası düşman tarafından kuşatılmış kaledekiler canlarını dişlerine takarak çala kılıç cenk ederlermiş, amma velakin düşman gayetten kavi imiş, kal’a komutanı Taş Mescitteki erenlere ulak çıkarmış.
‘Tiz yetişeniz gardaşlar, düşman bizi kırmakta hemi de bitirmecesine kırmakta, aman diyeyim yetişin, siz amanı bilür müsünüz’ demiş.
Taş Mescit’in Pir’i ve dahi dahi zahidleri cevap vermiş;
‘Biz şuanda helva kavuruyoruz, şimdi gelemeyüz, henüz helvanın miyanesi gelmedi, hele bir miyaneyi tutturalım, iki lokmada bir şey atuşdurduktan sonra gelürüz yardıma, siz merak buyurmayın’ demiş.
Kal’a komutanı ulağın getirdiği cevap ile uzaktan gelen helvanın buram buram kokusunu duyduğu anda;
‘Bre doymazlar, bre aymazlar, tiz vakitte kadit olursunuz inşallah’ diye beddua etmiş.
Taş Mescit’in erenleri ve dahi başlarındaki Pirleri, helva kavurdukları o anda kuruyup, kadit olmamışlar mı?
İşte ol vakitten beri Taş Mescit’in altında, helva kavurdukları tencere, tava ve kepçeleri yanı başlarında, sanduka içinde uzanıp yatar imiş bu kaditler.
O günden bu güne; “uzak çağların yakın kenti” bu memleket beddualıdır.
Toprağından çömlek de olmadığı gibi, küpecükte olmaz.
Küpecük olmayınca, elbette küpecük peyniri olmaz.
Küpecük peynirini yiyemeyince ne olur?
Protein, yağ, vitamin, mineral alamazsın, bunları alamayınca ne olur?
Kafadan başka her bir yer çalışır.
Seçilmişe, atanmışa dalkavukluk yaparsın, doğru söyleyeni dokuz köyden kovarsın. 
Her gelen İlbay Paşaya şakşakçılık yaparsın.
Çankırılı'ya Çankırı propagandası yapmayı pek çok seversin.
Tarihini, kültürünü yozlaştırır, yaren odalarında soytarılık yaparsın.
(Televizyonlarda ve sosyal paylaşım sitelerinde köçeklik yapanları unutmadık)

Kıssadan hisse; Gönül al, dost al, yoluna yoldaş al, ama sakın beddua alma arkadaş ve her gün küpecük peyniri ye...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder