31 Aralık 2015 Perşembe

Eyyy! ... "ONMADIK ÇANGIRILILAR"


Osmanlıda “Lotarya” 18. yüzyıl sonlarında, öncelikle Levantenler ve gayrimüslimler arasında görülmüştür. Abdülaziz döneminde iane (yardım) amaçlı başlayan piyango, Cumhuriyetin ilk yıllarında da Tayyare Piyangosu olarak devam etmiş, önce her şeyimizde olduğu gibi "Millileşmiş" Bu günlerde ise "özelleşmiştir"

Özellikle yılbaşlarında milyoner olma, köşeyi dönme heveslilerinin "şanslı" bayiler önünde kuyruğa girmeleri olağan bir vak'a haline gelmiştir.

Geçmiş yıllarda başlarına piyangonun kuşu konanların sonları ise ‘Eğri Ahmet’in beygiri gibi’ olduğu istatistiklerle sabittir.

Piyangonun ünlü bayileri ise göz önünde oldukları için hep İstanbul’dan çıkmıştır. Milli Piyango'nun tarihçesinde, piyangonun ünlü satıcıları olarak; Nimet Abla, Tek Kollu Cemal, Uzun Ömer, Cüce Simon sayılmaktadır.

İstanbul’u atlayıp, Çankırı’ya kısaca sadede gelirsek, tüm bu girizgâhı Çankırı’nın en meşhur Milli Piyango Bayisi Hüseyin Amca’yı hatırlatmak için yaptım.

Aile lakabı İmaretoğulları olan Hüseyin Amcanın mekânı Uslu Eczanesinin önündeki bir sandalyeydi. Ufak tefekti, başına biraz büyük gelen kasketi hafifçe bir yana kaymış, ayak ayak üstüne atarak oturduğu yerden, takma dişlerini takırdata takırdata, elindeki biletleri başparmağı ile oynatarak seslenirdi; “Onmadıklar… Onmadık Müşteriler” diye.

Büyük Camiden, Anıt'a aşağıya giderken, sağ köşede, İnandıklar’ın Hasan’ın bakkaliyesi, onun altında Ülker Bayi Mehmet ve Nazmi Evci kardeşlerin Evciler Ticarethanesi, daha sonra Kiremitçi'nin kahvesi, kahvenin hemen önünde Hüseyin Amca’nın kardeşi olan, Boyacı Kahraman otururdu.

Karşıda Pastırmacı Coruk, Çorumlu Leblebici, Tuzcular arastasını geçince, yine sağda, önce Şakir Yonkul’un işlettiği Yeni Zevk Lokantası, daha sonra Leylekli Banka (Yapı Kredi) olan mekan bulunurdu.

Pirinç pazarının girişinde üste Kuru Kahveci Karpuzcular, karşı köşede, revanisi ile meşhur, Ahmet ve İsmail Büyükçakır kardeşlerle, Kazım Bey'in ortak olduğu, "Çakır’ın Pastanesi.” Pastaneden sonra İstasyon caddesi ile İmaret'ten, Muhlis Tepesine giden Kuyumcular ve devamı Manifaturacılar sokaklarının kesiştiği köşede, sağda Erişen’in Saatçi dükkanı, karşısında Akbank, sol alt köşede, Önce Dodurlar’ın, daha sonraki yıllarda Sırmacı’nın Tuhafiye dükkanı, tam karşısında Uslu Eczanesi. Ve işte “Onmadık Müşterilerine” seslenen Piyangocu Hüseyin Amca'nın devamlı mekanı.

Hüseyin Amcanın müdavimleri vardı, onlar için düz seri, çapraz seri biletler hazırlardı. Akşamları ise sabah lokanta, akşam meyhane olan, “Çankırı Meyhanelerini” dolanırdı.

Bu meyhanelerin (benimde hatırlayamadığım) en eskisi 1950 li yıllarda, Buğday Pazarı, Aşağı Eşikli Aralıktan sonra, Zeki Müren’nin askerliği süresince oturduğu Çankırı’nın ilk apartmanı olan Deniz Apartmanının altında “Bacak Osman’ın” Meyhanesiymiş.

1960 ve 1970'li yıllarda en bilinenleri ise, yukarıda yerini tarif ettiğim Yeni Zevk, Pirinç Pazarındaki Uğrak, Belediyenin arkasında, Nergiz Mehmet’in ‘Koltuk Meyhanesi.” Bugünkü Valiliğin tam karşısında Cızcız İhsan’ın işlettiği, müdavimlerinin “Kelemlik” diye tabir ettiği Park Lokantası.



Mehmet Nergiz Koltuk Meyhanesi: Soldan sağa,Ali Ballı, Mehmet Nergiz, Kadir Kıymaz (Nam-ı diğer: Keş Kadir), ........ ve Hüseyin Günay (Çürük) (Sadi Kıymaz Arşivi)


Son olarak da Çay boyundaki Şehir Lokantası ve Şehir Kulübündeki "Onmadık Müşterilerinin" ayağına götürürdü talih kuşunu.

Başına talih kuşu ‘edince’ piyango bileti almaya koşanların, ağızlarına 'edenleri' baş tacı ettikleri günümüzde, ne Piyangocu Hüseyin Amca kaldı ne de "Onmadık Müşterileri" ...

"O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler”
(Ve geri dönmeyecekler.)

“Demirin tuncuna, insanın …... kaldık”

Merak edene
Onmadık:1. Talihi yaver gitmeyen, başı beladan kurtulmayan. 2. Bereketsiz.




12 Aralık 2015 Cumartesi

"Çankırılı Keçi Burcundan..."

“Çankırı Keçisi” o kadar mübarek bir hayvandır ki, biz Çankırılıların tüm yaşamında fark edemediğimiz çok yönlü etkisi vardır.
Etiyle, sütüyle beslendik, büyüdük.
Büyük analarımızın yününden ördüğü yelekle, çorapla ısındık. 
Çorap eskisini kırık leblebi ile değiştirip, çocukça mutlu olduk.
“Hak için kurban, küp için sızgıç", diyerek kurbanlık,"etlik" yaptık.
Kalaylı bakır tavalarda kavurduk. Kavurmasını tenekelere bastık. Tarhana aşına, bulgur aşına kattık.
Kellesini, ayaklarını demürcüler arastasında ütülettik. Paça yaptık, çorba yaptık.
Tüm bu saydıklarımız, sayamadıklarımız sonra; Etini geçmiş yıllarda bolca tükettiğimizden olsa gerek, biz Çankırılılar bu mübarek hayvanın huyunu da almışız.
Keçinin huyu genlerimize işlemiş.

"Kaş'a gitti baş toklu, peşi sıra gitti beş toklu"......
Hatırlarsınız geçtiğimiz yıllarda ulusal basında yazıldı, TV.’ler de gösterildi. Doğu da sürünün içinden bir koyunun uçurumdan atlaması ile hepsi birbirinin peşinden atlayarak telef olmuşlardı.
Keçilerin bu özelliği yok biliyorsunuz?
Ne yazık ki, keçi çobanı olamadım ama bir Çankırılı olarak iyi biliyorum ki, keçiler, koyun gibi bir arada durmaz, dağınık yayılırlar.
Biz Çankırılılar gibi dağınık dururlar yani!
Buradan çıkaracağımız "kıssadan hisse":
Çankırılının birisi kendini "koyun gibi uçurumdan atarsa" Keçi burcundan olduğumuz ve de dağıldığımız için birbirimizi takip ederek telef olmayız.
Bu iyi bir özelliğimiz gibi görünse de, hayırlı bir iş için hemşehrilerden birisi öne çıktığında, genlerimize işleyen keçi burcu özelliğimiz nedeniyle, keçi gibi dağılıyoruz.
Bu dağınıklığın somut örneği, sivil toplum örgütlerimizde sıkça görülmektedir.
Bizi asıl kaygılandıran ise, keçi burcundan olan bazı Çankırılıların yükselen burcunun “koyun” olması.

"Kara koyun etli olur, kavurması datlı olur."