30 Eylül 2015 Çarşamba

Yazıyooo, gasteee…


Uslu Eczanesi’nden sola kıvrılınca, ayakkabıcı Toruşlar ile Kapusuzlar’ın arasında kalan tek katlı dükkânda, kendinden yedi yaş büyük ağabeyi Kenan’la 1952 tarihine kadar, dede mesleği olan berberlikle iştigal ederler, ailecek geçimlerini sağlarlardı.


Berber dükkânının ‘taş’ aynalarını, on parmağında on marifet olan ağabeyi Kenan’la birlikte camı sırlayarak birlikte yapmışlardı. ‘Hezarfen’ ağabeyi Kenan’ın en büyük yardımcısı, destekçisi ve ağabeysinin "bi tanesi" idi.



1952 yılından sonra berberliğin yanı sıra, gazete dağıtım işine de girmişler, o küçük mekânda, berberlik, gazete bayiliği ve kırtasiye işi de yaparlardı.



Kenan Nergiz Arşivi
Ankara’dan posta treni ile sabaha karşı gelen gazeteleri İstasyon’dan almak, istiflemek onun işiydi. İşine de çok sadıktı. Uzun mesafeci gibi Çankırı'yı turlardı. Bazen satıcı çocuklardan gelmeyenler olursa ‘iş başa düştü’ diyerek dağıtım işini de üstlenirdi.

  
İşleri yoğundu. Dağıtım kadar iadeler ve tüm işlemlerin defter kayıtları, hepsinin elde yazılıyor olması, onları epey yoruyordu. Çoğu zaman diğer esnaflardan çok önce dükkanı kapatıp giderlerdi. Çünkü diğer esnaflara göre sabah ezanından önce dükkan açıyorlardı ki, bayilere dağıtımı çoktan yapmış olurlardı.


Mesai saati başlamadan önce ilk Vali Bey’in gazetelerini, daha sonra abonelerin gazetelerini dağıtırdı. Çankırı’nın bir ucundan, diğer ucuna yürüyerek gazete yetiştirme telaşı içinde görünürdü sürekli.


Omzuna astığı enlice deri bir askı ve mukavva matrisin içinde taşıdığı bir tomar gazete ile kapının önüne çıkıp, “yazıyoooo, gasteee” diye bağırdığında, sesi ta İmaret’ten duyulurdu.



Hafızası oldukça kuvvetliydi. Kimin hangi gazeteyi okuduğunu bilir, o kişi istemeden, gazetesini uzatırdı. Böylesine enerjiye sahip olmasına rağmen fazla kilolarının tek sebebi, rahat tavırları, her şeyi olağan karşılaması ve bol bol gülebilmesiydi. Onu tanıyanlar şakalaşırken elinin biraz ağır olduğunu bilir ona göre takılırlardı. Her zaman şen şakrak ve de neşeliydi.



Onu tanıyabilme mutluluğuna erişen bizler, Turan ağabeyimizi her zaman gülen yüzü ve O’na özgü tatlı şivesi ile hatırlayacağız.



Son günlerinde, hasta yatağından, ‘yazıyooo, gasteee’ diye seslendiğini, yeğeni Kenan’dan öğrendim.



Yazıyooo, gasteee... Turan Nergiz vefat etti!


Kenan Nergiz Arşivi

Hezarfen: Çok bilen, elinden çok iş gelen

Matris: Baskı yoluyla teksir için kullanılan, girintili çıkıntılı metal veya mukavva kalıp, baskı kalıbı.



Not:Turan Nergiz’in vefatı nedeniyle, Çankırı Bülteni Dergisinin Ağustos 2014 sayısında ilk defa yayınlanmıştır.








“Mühlüz Tepesi”

Kurşana dan çıktım yola, selam verdim sağa sola.
Damlamca deresinden atladım.
Yolu Odun Pazarından, Arastaya düşürdüm.
Mühlüz Tepesinden aşağı, sıktı belimin kuşağı…

Bana birisi, “Dünyanın orta yeri neresi?” diye sual etse, dört yol ağzındaki o tepeciği gösterir. “İşte tam burası” derim. “Nasıl olur efendi ağa” diyene de. “Sen hiç, Mühlüz Tepesinde avara, avara dolaştın mı efendi ağa?” diye, bu seferde ben karşı sual eylerim.

Hatırlayan, bilen var mı? Avara Tepesini veya diğer bir adıyla “Mühlüz” Tepesini?
Avara tepesi bu gün hala olduğu yerde durmakta, Arastanın başında, Serezlilerin dükkanını solunuza, Ersunanların mağazayı sağınıza alın, köşede Sefa’nın incik, boncuk dükkanı, arkasında Ebcet Memed’in Çarşı Hamamı, Çiftçi Fırını, çaprazında Yapraklı kahvesi, aşağıya doğru giderseniz, Anadolu Oteli, Saray Lokantası, tepenin başında belediye dükkanları, köşede dondurmacı Göl Memed. Göl Memed’in dondurması ayrı yazı konusu.

Mühlüz Tepesi esas yükünü Çarşamba günü alırdı, o gün adım atacak yer kalmaz, ayakta sohbet o kadar koyulaşır ki, araba tamponları dokunmadan yoldan çekilmek olmazdı. Tek tük geçen at, araba da Avara Tepesindeki avaralara uyar gıdım gıdım ilerlerdi.

Sabah ezanı ile şeere gelenler, satacaklarını satar, alacaklarını alır, öğlene kadar evin mesariflerini görür. “Abukat” beye, “dohtur” beye, mübaşire hediye gelen, tereyağ, torba yoğurdu, küpecük peyniri kap kacağı boşaldığında, kız babaları “tekellif” olarak, Kıbırlardan sekiz on çift yemeni heybenin dibine atardı. Gabaralı damat ayakkabısı ayrı sarılır, dedenin mesh lastiği sona kalırdı.

Ersunanların veya Keşlerin tuhafiye mağazasından, “harman sonu veresiye” basma, pazen, ”goca ebeler” için ak yemeni, kızlara, gelinlere allı, güllü sarı yazma, heybenin diğer gözüne konulurdu.
Sarı yazmanın pulu, boncuğu da Sefa Tatlıbal dan tedarik edilir, Sefadan koca ebeye kına ve kemik tarak, kıza kök sakızı, oğlana arkası horozlu ayna unutulmazdı.

Helvacı Memed de kaymak ekmekle karınlarını doyuranlar, köydeki dedeler için Çiftçi Fırınından beş, on somun ekmeğini koltuklarına sıkıştırırlardı.

Evin, damın mesarifleri bittikten sonra, köye dönüşten önce, öte yakalı, beri yakalı herkes, Çankırı’nın tam merkezi olan o tepede buluşur, Avara Tepesi işte o sırada yükünü almış olurdu.
O yıllar radyo ve kırkbeşlik plak günleriydi, henüz kaset icat olmamıştı, televizyon yoktu, CD’yi rüyasında bile gören yoktu.

Çiftçi Fırınının alt köşesinde Sefa, karşıda Sarı İsmail karşılıklı plak atışmasına girer, Sefa, Hacı Taşan dan “Ankara’da yedik taze meyvayı, boşa çiğnemişim yalan dünyayı” plağını kor ve Hacı Taşan’ın sesi ta Arastanın başından duyulurdu.

Sarı İsmail durur mu? Belediye Dükkanlarının duvarının dibine kurduğu seyyar arabasından, Neşet Ertaş’ın kırkbeşliğini çekerek düelloya iştirak eder ve “Zahide kurbanım n’olacak halım. Gene bir laf duydum kırıldı belim…” diyen “Bozkır’ın Tezenesi” ile tüm Avara Tepesini inletirdi. Ortalık da avara, avara dolanan “Destancıların” sesi soluğu ossaat kesilirdi.

Yüklü Köylü Osman güdük burunlu Thames Kamyonu çoktan Yapraklı Kahvesinin önüne çekmiş olurdu. Heybeler kamyonun kasasına iki geçeli asılır, boşalan yoğurt bakraç ve depnilerin dibi, Helvacı Memed den alınan, şeker, kaymak ile doldurulurdu. O zamanın servisi de işte bu Thames Kamyondu.

Evli evine, köylü köyüne döndüğünde, Avara Tepesi sessizliğe bürünür, meydan bir iki “gölbeze” kalırdı.

Son yıllarda “Mühlüz” veya diğer adıyla “Avara” Tepesi, siyasetçilerin seçimden seçime uğradığı yer oldu diye duydum.

Çok şükür, “çalışkan valilerimiz” gece gündüz demeden Çankırı’nın sorunları düşünen milletvekillerimiz, il genel meclisi üyelerimiz, belediye başkanımız sayesinde, Çankırı da işsizlik sona erdiği için, artık Mühlüz Tepesinde dinelerek avara avara bekleyenler kalmamış.

Avara Tepesinin, avaralarına ve de memleketimin mühlüzlerine selam olsun…

 Merak edene not:
Mühlüz: Yoksul, parasız
Tekellif: Kız evinin oğlan evine armağan olarak aldığı sekiz on çift ayakkabı.
Depni:   İki kulplu bakır yoğurt kabı